CİHANER: GELDİĞİMİZ NOKTADA ÖRGÜTLER, BELEDİYELERİN VESAYETİ ALTINA GİRMİŞ DURUMDA

CHP Genel Başkan Aday Adayı İlhan Cihaner, CHP Ankara İl Kongresi'nde; "Geldiğimiz noktada örgütler, belediyelerin vesayeti altına girmiş durumda. Belki de bu süreçte ilk önce yıkıp atmamız gereken şey, bu. Eğer Ankara, İstanbul, İzmir ve büyük iller, ilçeler kimin il başkanı olacağını, ilçe başkanı olacağını hatta mahalle delegesi olacağını belediye başkanlarına göre belirliyorlarsa oradan ne demokrasi çıkar ne de hepimizin dilimizden düşürmediği sosyal demokrasi çıkar, sulh çıkar ve iktidar çıkar. İlk önce yıkıp atmamız gereken örgütsel yapı içerisinde belediyelerin örgütlerin üzerindeki vesayetin olmaması gerekir" dedi.

Haber: GÜRKAN DEMİRTAŞ- Kamera: ÜNAL AYDIN- ONUR BİNGÖL

CHP Genel Başkan Aday Adayı İlhan Cihaner, CHP Ankara İl Kongresi'nde; "Geldiğimiz noktada örgütler, belediyelerin vesayeti altına girmiş durumda. Belki de bu süreçte ilk önce yıkıp atmamız gereken şey, bu. Eğer Ankara, İstanbul, İzmir ve büyük iller, ilçeler kimin il başkanı olacağını, ilçe başkanı olacağını hatta mahalle delegesi olacağını belediye başkanlarına göre belirliyorlarsa oradan ne demokrasi çıkar ne de hepimizin dilimizden düşürmediği sosyal demokrasi çıkar, sulh çıkar ve iktidar çıkar. İlk önce yıkıp atmamız gereken örgütsel yapı içerisinde belediyelerin örgütlerin üzerindeki vesayetin olmaması gerekir" dedi.

CHP Ankara İl Olağan Kongresi, bugün Ankara Ulus'taki Atatürk Spor Salonu'nda yapılıyor. Kongre'de konuşan CHP Genel Başkan Aday Adayı İlhan Cihaner, şunları söyledi:

“RUMUZSUZ, BAYRAKSIZ, SEMBOLSÜZ, PARTİNİN ADININ BİLE TELAFFUZ EDİLMESİNDEN UTANILDIĞI YEREL YÖNETİMLER İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

"Önünüzde yerel seçimler var. Bir çeşit buradan çıkacak kadrolar ve iradeler hem geçmişin hesabını görmüş olacak hem de hangi koşullar da yerel yönetimlere gireceğimizi ve geleceği nasıl şekillendireceğimizi belirleyecek. Öncelikle bir iki şey söylemek istiyorum, maalesef partimize 15, 20 yıldır hakim olan siyasetsizlik, yerel yönetim süreçlerine de yansımış durumda. O kadar ki büyük baskılar altında çalışan hatta özellikle deprem sürecinde önemli işler yapmış, iktidarın her alanda kendilerini engellemeye çalıştığı bir dönemde çok iyi iş çıkaran belediyelerimiz adeta partisiz idare birimlere dönmüş durumda. Bu partisizlik sözüne dikkat çekmek istiyorum. Başarılar, yapılan işler partiye mal edilmiyor sanki belediye başkanlarını ya da onları oraya getiren kadroların kişisel politik kariyerlerinin bir parçası gibi ele alınıyor. Rumuzsuz, bayraksız, sembolsüz, partinin adının bile telaffuz edilmesinden utanıldığı yerel yönetimler ile karşı karşıyayız. Sizin oylarınız ile seçildiği halde, 'Evet, bu bizim belediyemizdir' diyebileceğimiz bir belediye dışında 'Burası bizim belediyemiz midir acaba' diye sorguladığımız belediyeler türemiş durumda. Bazı belediyelerimizin kentleşme politikaları, iktidar belediyelerinden ayırt edilemez bir halde. En önemli sorunumuz da belki de kurultay sürecinde en çok uğraşacağımız, sizlerin de en çok dikkat etmesi gereken sorun belediyeler ile örgütler arasındaki ilişki tersine dönmüş durumda. Normalde siyasi partiler ve belediyeler arasındaki ilişki örgütlerden, belediyelere doğrudur. Ama hepiniz biliyorsunuz, bu yalanı birbirimize söylemeye gerek yok. Geldiğimiz noktada örgütler, belediyelerin vesayeti altına girmiş durumda. Belki de bu süreçte ilk önce yıkıp atmamız gereken şey, bu. Eğer Ankara, İstanbul, İzmir ve büyük iller, ilçeler kimin il başkanı olacağını, ilçe başkanı olacağını hatta mahalle delegesi olacağını belediye başkanlarına göre belirliyorlarsa oradan ne demokrasi çıkar ne de hepimizin dilimizden düşürmediği sosyal demokrasi çıkar, sulh çıkar ve iktidar çıkar. İlk önce yıkıp atmamız gereken örgütsel yapı içerisinde belediyelerin örgütlerin üzerindeki vesayetin olmaması gerekir. Soralım size, biz belediye başkanını mı seçiyoruz yoksa parti komiseri mi seçiyoruz? Belediyeyi de ben yöneteceğim, ilçeyi de ben yöneteceğim, milletvekillerini de ben belirleyeceğim... Ve bu tarzın bize iktidar getirmediğini, partiyi için için çürüttüğünü artık görmemiz gerekir arkadaşlar.

"NEREDEYSE SON 10 YILDIR CHP'NİN NE PROGRAMI NE DEĞERLERİ NE DE ADAYLARI YARIŞTI"

Ben konuşmamda hem bir muhasebe eleştiri hem de nasıl bir parti olması gerektiğini söylemeye çalışacağım. Şu süreçte en çok duyduğunuz şöyle bir yaklaşım var. Deniliyor ki, bu örgütler ile iktidara gidemeyiz, dolayısıyla örgütleri dizayn etmemiz lazım. Yani, aktif üye pasif üye meselesi... Birçok arkadaşımız bunun çok parlak bir fikir olduğunu düşünüyor, bu bir aldatmaca bence. Anlatacağım hataların hiçbirisinde üyelerin bir belirleyiciliği yok. Yani üyeler mi dedi Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday yapın... Üyeler mi Sadullah Ergin'i Çankaya'dan aday gösterdi? Üyeler mi CHP'yi ortanın solundan, sağın ortasına taşıdı? Yoksa üyeler mi laiklik denilince arazi olan bir yönetim anlayışını hayata geçirdi? Bu aynı zamanda size umut versin. Çünkü, neredeyse son 10 yıldır CHP'nin ne programı ne değerleri ne de adayları yarıştı. Bu konuşmamın eleştiri dozu yüksek gelebilir... Ben sizlerden var olduğuna inandığım öfkeden, üzüntüden, çok büyük bir güçle de çıkabiliriz. Yeter ki o cesareti gösterelim. Yani öfkeniz ile kararınız arasındaki tutarlılığı gösterirseniz bu da çok küçük bir cesaret.

“BUGÜNÜN DEYİMİYLE HEPİNİZ ORADAYDINIZ”

Burada bir çok arkadaşımız yaşamıştır, yine bu süreçte en çok söylenen şey 'Programı, tüzüğü yenileyeceğiz' diyorlar. 2018 Tüzük Kurultayı'nı birlikte yaşadık. Kendi delegesine tuzak kurarak önseçimi ortadan kaldıran bir yönetim söz konusu. Salonda yeterli sayısı olmadığı halde Divan Başkanı'nın kafasını bile kaldırmadan, kabul edenler etmeyenler diyerek tüzüğü ne hale getirdiğini hatta bizler engel olmasak tüzükteki 'demokratik sol partisi'nin nasıl kaldırılmaya kalkışıldığını hep birlikte yaşadık. Gene kendi ellerimizle bir merkez sağ inşa ettik, çünkü partiyi yöneten bu siyaset dehaları şöyle düşünüyordu 'AKP ile baş edemiyoruz. Çünkü merkez sağ geriledi'. Merkez sağda kendisi ayağa kalkamıyor, o zaman bir merkez sağ inşa etmemiz lazım. Bu bakış açısıyla 39 milletvekilini siyasi ağırlıkları henüz test edilmemiş, partilere adeta hediye ettik. Cumhuriyet tarihinin ilk kez anayasayı değiştirecek boyutta belki de en gerici, karşı devrim, Atatürk düşmanı cumhuriyet düşmanı, kadın düşmanı, sol düşmanı, LGBT düşmanı Meclisi'ni inşa etmiş olduk. Bunların hepsini mutlaka ama mutlaka göz önünde bulundurmamız lazım. Yani, sizlere kalkıp şimdi 'Tüzüğü, programı yapacağız; demokratikleştireceğiz' diyenler mevcut tüzüğü ve programı yapmayanlar. Biliyorsunuz tüzüğümüzde 52'inci madde var. 52'inci madde, hiç kimse arka arkaya aday gösterilemez diyor. Oysa, hepiniz biliyorsunuz yıllardır gösteriliyor. Yeni yapılacak tüzüğün uygulanmasının garantisi ne olacak? Laiklik bizim temel ilkemiz. Diyanet Başkanlığı Akademisi kurulurken şimdi ikiye ayrılıp genel merkezciler ve değişimciler olarak kendini kodlayan arkadaşlarımızın tamamı oradaydı. Bu bahsettiğim hatalardan mevcut kendilerini, genel merkezciler ve değişimciler olarak kodlayan arkadaşlarımızın tamamı sorumlu. Bugünün deyimiyle hepiniz oradaydınız.

"PARTİYİ İDEOLOJİSİZ, SİYASETSİZ, KENDİ DEĞERLERİNDEN UZAK, KENDİ KADROLARINDAN UZAK BİR SİYASİ LABORATUVAR HALİNE GETİRDİLER"

Siyasette insanlar sadece yaptıklarından, söylediklerinden sorumlu değildir; belki onlardan daha fazla yapmadıklarından ve sustuklarından da sorumludur. İşte Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri yıllardır orada direniyor, Cumartesi Anneleri direniyor. İnanılmaz bir ekolojik mücadele var Türkiye'de ve maalesef CHP bunların hiçbir yerinde değil. Niye hiçbir yerinde değil? Çünkü bize şunu söylediler; 'Sokak kriminaldir, sokağa çıkmanızı AKP istiyor' bunu genel merkezciler ve değişimciler diye ayrışan arkadaşlarımız söyledi bize. Bu hataların hepsinde hep birlikteydiler. Partiyi ideolojisiz, siyasetsiz, kendi değerlerinden uzak, kendi kadrolarından uzak bir siyasi laboratuvar haline getirdiler. Bunun maliyeti, partimize, cumhuriyete çok fazla oldu. Dizayncı ve tasfiyeci bir anlayış ile siyaset yapıyorlar. Eğer her iki bu yapı kendileri dışında hayatın sırrını verseniz bile size biat edecek bir tutum içerisinde değilseniz partide yer almanız mümkün değil. Bunu söküp atmanız lazım. Biz bunun için şöyle bir yöntem öneriyoruz, iki fraksiyon olarak görüyoruz; genel merkezcileri ve değişimcileri... Onun yerine sizlerin kendi iradeleri ile partiyi yeniden inşa edeceği bir ikinci hattın açılması gerektiğini söylüyorum. O ikinci hattın, bir ideolojisinin net olması lazım. O ideoloji Atatürk'ün kazandırdıkları, sosyal demokratik bir çizgi olması gerekiyor.

"BİZİM SİYASETİMİZ ARTIK İKTİDAR BELİRLEMEYE BAŞLADI. İKTİDARIN ÇİZDİĞİ SINIRLARLA SİYASET YAPMAYA BAŞLADIK"

Son günlerde sosyal demokrasiyi de çok duyuyorsunuz. Neredeyse boş gösteren bir kavrama döndü sosyal demokrasi. Ağzını açan sosyal demokrasiden söz ediyor. Geçmişte unutulmuştu, çünkü sosyal demokrasi zaten kalmamıştı. Bunlar 18'inci yüzyılın kavramlarıydı. Bunu söylersek muhafazakarlar bize oy vermezdi ama nasıl olduysa bugünlerde çok söyleniyor ama Ahmet Kaya şarkısında var ya 'Hep sonradan gelir aklıma' diye. Dünyada sosyal demokrasinin yaşadığı krizler var. Sosyal demokrasiler de kendisini sorguluyor ve Türkiye'de sosyal demokrasinin yükseldiği dönemi yaşamamış, refah sürecini yaşamamış bir ülke olarak sosyal demokrasinin güncel sorunlarını da soldan aşacak bir siyasi hatta ihtiyaç var. Birinci ayağımızın bu olması lazım. İkincisi, bununla uyumlu bir kadro sizlerin seçmesi lazım. Danışmanından genel başkanına, milletvekilinden belediye başkanına kadar. Parti kadrolarında değişik sermaye gruplarını görürsünüz, açıkça veya üstü örtülü olarak sendikaları göremezsiniz. Demokratik kitle örgütlerini göremezsiniz. Bu ülkede azıcık nefes alınabiliyorsa bu mücadelenin en önemli bileşimleri demokratik kitle örgütleri. En önemlisi CHP'nin 'Sağ kalmadı sol kalmadı' dediği anda bu siyasetsizlikte Türkiye'de siyasi yelpaze de sağa kaydı. Bizim siyasetimiz artık iktidar belirlemeye başladı. İktidarın çizdiği sınırlarla siyaset yapmaya başladık. O nedenle bunu yıkacak bir kadro değişimine de ihtiyaç var.

"BİZLER, VEKALET SAVAŞININ PİYONU DURUMUNA DÜŞÜRÜLMÜŞ DURUMUNDAYIZ"

Bazı arkadaşlarımız, bazı skandallar ortaya döküldükçe 'haberimiz yoktur' diyor. Bir kez yapılan bir hata olsa ben bunu anlarım, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu hepimiz bir sabah duyduk, tamam. E o zaman niye imza verdiniz? Hepiniz imza verdiniz, ben vermedim. Buna benzer bir sürü hata. Dokunulmazlıklar sonrası niye o dönem parti MYK'sında bulunan, parti Meclisi'nde bulunan arkadaşlarımız, parti Meclisi'nde biz itiraz ederken bir şeyler yapmaya çalışırken onlar genel merkeze, o kararlara destek oldular? Tekrar vurguluyorum, değişmesi gerekenler değişemezler. Dolayısıyla bizim yeni bir parti inşası sürecini cesaretle hayata geçirmemiz lazım.

Biz üç başlıkta eleştiri yapıyoruz; bir, başarı getirse bile -ki mümkün değil- partinin ideolojik hattının, savunduğu hattın tavizsiz savunulması lazım. Sağ ile sağcılık yarıştırarak, milliyetçilerle milliyetçilik yarıştırarak, dindarla dincilik yarıştırarak ne iktidara gelebiliriz ne Türkiye'yi bir yere götürebiliriz... Bizler, vekalet savaşının piyonu durumuna düşürülmüş durumundayız. Biraz önce söyledim; bir tarafta genel merkezciler var, bir tarafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi etrafında toplandıkları anlaşılan değişimciler var. Bunlar ellerindeki sonsuz olanaklar ile birbirlerine karşı sahada belediye başkanlarını, il başkanlarını ya da birtakım delege baronlarını kullanarak bir vekalet savaşı yürütüyorlar. Sizler, bunlar için birer sayıdan ibaretsiniz. Kriz anlarında ilk vazgeçilecek, piyonlardan ibaret görülüyorsunuz. Nerede sizin iradeniz? Nerede Türkiye'ye, dünyaya dair umutlarınız, mücadele azminiz? Ben de diyorum ki bu salondaki birçok insan Türkiye'nin çok zor zamanlarında 12 Eylül'den tutun AKP faşizminin bizlere yaşattığı dönemlerde bu mücadeleleri çok daha cesaretle verdiniz. Büyük bedeller ödeyerek verdiniz. O zaman bu cesaretin birazcık daha azını göstererek bu dizayn siyasetini tasfiye edelim. Partiyi, doğru bir şekilde yeniden inşa edecek bir iradeyi buradan çıkaralım."