ERDOĞAN TOPRAK'TAN AÇIKLAMALAR
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, "Adli yıl açılışında Cumhurbaşkanlığı tarafından Türkiye Barolar Birliği Başkanı’na karşı sergilenen ‘yasak ve sansür’ tavrı, bağımsız yargıyı ve savunma hakkını yok sayan baskıcı zihniyeti gösterdi. Ekonomide ‘rasyonele geçiş’ vaat eden iktidarın yeni demokratik anayasa söyleminin içi boş bir aldatmacadan ibaret olduğu açığa çıktı" dedi. İstanbul Valiliği’nin alkol yasağına ilişkin genelgesini de eleştiren Toprak, “Kentte yaşamı tehdit eden mafyalaşma, çeteleşme vb. asayiş sorunları artarken iktidarın ağır vergi ve zam politikasıyla sosyal yaşamdan koparılan, eve kapatılmak istenen vatandaşların park, piknik ve plajına karışılması kabul edilemez” değerlendirmesini yaptı.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, "Adli yıl açılışında Cumhurbaşkanlığı tarafından Türkiye Barolar Birliği Başkanı’na karşı sergilenen ‘yasak ve sansür’ tavrı, bağımsız yargıyı ve savunma hakkını yok sayan baskıcı zihniyeti gösterdi. Ekonomide ‘rasyonele geçiş’ vaat eden iktidarın yeni demokratik anayasa söyleminin içi boş bir aldatmacadan ibaret olduğu açığa çıktı" dedi. İstanbul Valiliği’nin alkol yasağına ilişkin genelgesini de eleştiren Toprak, “Kentte yaşamı tehdit eden mafyalaşma, çeteleşme vb. asayiş sorunları artarken iktidarın ağır vergi ve zam politikasıyla sosyal yaşamdan koparılan, eve kapatılmak istenen vatandaşların park, piknik ve plajına karışılması kabul edilemez” değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayınladı. Raporda, öne çıkan başlıklar şöyle:
"6,5 MİLYON MEMUR VE EMEKLİ, YÜZDE 25 ZAMMA MAHKUM EDİLDİ"
“Bir ay boyunca sahnelenen toplu sözleşme oyununun sonunda Hakem Heyeti iktidarın talimatıyla son kararı verdi ve 6,5 milyon memur ve emekli, yüzde 25 zamma mahkum edildi. Eylülde Ankara’ya gelecek IMF Heyeti’nin ziyareti öncesinde taahhüt edilen ‘kemer sıkma’ sözü yerine getirildi.
Bu çerçevede IMF ziyaretinin hemen öncesinde milyonlarca memur ve emekliye gelecek iki yıl için öngörülen enflasyonun üçte biri oranında zam, hakem heyeti eliyle sözleşmeye bağlanarak IMF ve küresel finansörlere verilen ilk söz tutuldu. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın vergi tahsilatı için denetim, icra ve hacizlere başlaması bir diğer mesaj. Hububat, fındık, mısır vb. ürünlerde enflasyonun altında tutulan taban fiyatlarla milyonlarca üreticinin yoksullaştırılmasını da gölge IMF programının önemli bir parçası olarak görmek gerek.
"İSTANBUL VALİLİĞİ’NİN ‘YASAK GENELGESİ’ SOSYOKÜLTÜREL YAŞAMA HUKUK DIŞI MÜDAHALEDİR"
İstanbul Valiliği’nin ‘yasak genelgesi’ sosyokültürel yaşama hukuk dışı müdahaledir. Kentte yaşamı tehdit eden mafyalaşma, çeteleşme vb. asayiş sorunları artarken iktidarın ağır vergi ve zam politikasıyla sosyal yaşamdan koparılan, eve kapatılmak istenen vatandaşların park, piknik ve plajına karışılması kabul edilemez.
Ülkemizin en büyük, dünyanın ise sayılı metropolleri arasında yer alan İstanbul’da sosyal yaşama, halkın yaşam biçimine, hukuk dışı ve anayasa üstü bir yetkiye sahipmiş gibi sergilenen bu müdahaleci ve yasakçı yaklaşım, vatandaşın gündelik yaşamını tehdit adımıdır. İstanbul Valiliğinin yetkisini aşan hukuksuz genelgesi, kamuoyunu ve toplumu yasaklara alıştırma, sosyal yaşamdan uzaklaştırma, polisiye ve parasal ceza tehditleriyle sindirme zihniyetinin belgesidir.
"21 YIL SONRA TEHLİKENİN FARKINA VARAN İKTİDAR, ŞİMDİ ZEHİR TACİRLERİNİN KÖKÜNÜ KAZIMAYI VAAT EDİYOR"
Sığınmacı politikasıyla ülkeyi ‘Peşaverleşme’ tehdidiyle karşı karşıya bırakan iktidar, kara para ve suç gelirlerine, organize suç örgütlerine yönelik yaklaşımıyla da Türkiye’yi, ‘Meksikalaşma-Kolombiyalaşma’ riskiyle yüz yüze getirdi. 21 yıl sonra tehlikenin farkına varan iktidar, şimdi zehir tacirlerinin kökünü kazımayı vaat ediyor.
İktidarın ‘çete ve mafya bozuntularının, zehir tacirlerinin kökünü kazıma’ vaadi bile tehlikenin farkındalığını gösteriyor. Mafyadan ayda 10 bin dolar maaş alan iktidar vekilinin eski İçişleri Bakanı ve TBMM Başkanı’nın bilgisine rağmen hâlâ açığa çıkarılamaması, soruşturma dosyasının akıbetinin bilinmemesi, bu mücadele vaadi açısından ciddi bir siyasi zafiyettir.
"TBB BAŞKANINA KARŞI SERGİLENEN ‘YASAK VE SANSÜR’ TAVRI BAĞIMSIZ YARGIYI VE SAVUNMA HAKKINI YOK SAYAN BASKICI ZİHNİYETİ GÖSTERDİ"
Adli Yıl açılışında Cumhurbaşkanlığı tarafından Türkiye Barolar Birliği Başkanına karşı sergilenen ‘yasak ve sansür’ tavrı bağımsız yargıyı ve savunma hakkını yok sayan baskıcı zihniyeti gösterdi. Ekonomide ‘rasyonele geçiş’ vaat eden iktidarın yeni demokratik anayasa söyleminin içi boş bir aldatmacadan ibaret olduğu açığa çıktı.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanına karşı sergilenen tavır, ekonomide kaynak ve borç bulmak için ‘rasyonele geçiş’ vaat eden iktidarın hukuk, adalet, yargı bağımsızlığı ve demokratik haklar konusunda ‘irrasyonaliteden’ vazgeçmeyeceğini, baskıcı-sansürcü-yasakçı zihniyeti sürdüreceğini gösterdi. Türkiye’ye yatırım ve sermaye getirmeyi düşünenler açısından hukuk devleti-bağımsız yargı-savunma hakkı güvencesi olmadıkça ne ekonomide ne dış politikada ne uluslararası saygınlıkta mesafe alınamaz.
"YÜZDE 3,8 ORANINDAKİ BÜYÜME HIZINA KARŞILIK SANAYİ KÜÇÜLDÜ, ÜRETİM DARALDI, ÜCRETLİLERİN MİLLİ GELİR PAYI GERİLEDİ"
TÜİK’in açıkladığı 2023 yılı 2'inci Çeyrek Büyüme verileri, 1 trilyon 22 milyar dolar olan GSYİH ile iktidarın 2023 için ilan ettiği 2 trilyon dolarlık milli gelirin ancak yarısına ulaşıldığını gösterdi. Yüzde 3,8 oranındaki büyüme hızına karşılık sanayi küçüldü, üretim daraldı, ücretlilerin milli gelir payı geriledi.
Sanayideki gerileme, ağır vergi ve zamlarla frenlenen tüketim harcamaları, faiz artışıyla krediye erişimin zorlaşması sonrası yatırımların duraklaması, 3.Çeyrek büyümesine düşüş olarak yansıyacak. Muhtemelen Temmuz-Eylül dönemi 3.Çeyrekteki büyüme yüzde 3’ün altına inecek.
"TÜRKİYE’NİN İHRACATININ YÜZDE 70’İ AŞAN KISMI İTHAL ARA VE YATIRIM MALI İLE HAMMADDEYE DAYALI"
2002-2022 döneminde ABD ve Türkiye’deki en büyük şirketler sıralamasındaki ilk 10 şirketin sergilediği tablo; ülke kaynaklarını toprağa ve ranta gömen AKP iktidarlarının başta dış ticaret ve katma değerli ürün ihracında, teknoloji ve çağı yakalamada ülkeyi geriye götürdüğünü sergiliyor.
Türkiye’nin ihracatının yüzde 70’i aşan kısmı ithal ara ve yatırım malı ile hammaddeye dayalı. Yıllardır ihracatın bağımlı olduğu bu ithalatı ikame edecek, bunları içeride üreterek artı değer yaratacak bir sanayi dönüşümü sağlanamadı. Bilim ve teknoloji dışlanıp, beton ve rant öncelendiği için kur, enflasyon, enerji fiyatlarındaki değişim Türkiye’nin dış ticaretini, ihracatını, döviz gelirlerini ve ekonomisini kırılgan hale getiriyor. İnsan kaynakları tükeniyor.
"YERLİ GIDA ŞİRKETLERİNİN KELEPİR FİYATINA BAE TARAFINDAN SATIN ALINMASINA ZEMİN HAZIRLANIYOR"
Bütçe gelirlerini artırmak için ek vergiler getiren, mükerrer vergi düzenlemesiyle yükü halkın ve işletmelerin sırtına bindiren iktidar, Birleşik Arap Emirlikleri’nden yapılacak milyarlarca dolarlık ithalata ise vergi muafiyeti getirdi. Brezilya,zenginlerden ek vergi almaya, İtalya ve İspanya bankaların yüksek kârlarından ilave vergi yasaları çıkartmaya hazırlanıyor. İktidar ise halka ve yerli işletmelere ek vergiler salıyor.
Daha önce et, canlı hayvan, fasulye vb. ithalatıyla yerli üretici-besici yok olma aşamasına getirildi. Şimdi BAE’den gümrüksüz ithalatla rekabette zorlanıp zarar edecek yerli gıda şirketlerinin kelepir fiyatına BAE tarafından satın alınmasına zemin hazırlanıyor. İktidarın sağladığı bu ayrıcalık, ülkenin yerli üreticisine ve ekonomik bağımsızlığına karşı bir operasyon ve kötülüktür.
"21 YILDA 8 TARIM BAKANI DEĞİŞTİREN İKTİDAR, BİR KEZ DAHA TARIM VE HAYVANCILIKTA TÜM POLİTİKALARIN DEĞİŞECEĞİNİ VURGULUYOR"
Rusya tarafından Tahıl Koridoru Anlaşmasının askıya alınmasıyla daha da hayati hale gelen gıda ve beslenme sorunu dünyada gündemin ilk sıralarına yükselirken, Türkiye’de 21 yılda 8 Tarım Bakanı değiştiren iktidar, bir kez daha tarım ve hayvancılıkta tüm politikaların değişeceğini vurguluyor.
İktidarın tarım ve hayvancılığa dönük samimiyetsizliğinin en somut belgesi, 2006’da çıkartılan Tarım Kanunu’dur. Yasanın her yıl bütçeden tarıma ayrılacak destekleme tutarının o yılki GSYH’nin yüzde 1’inden az olamayacağını içeren yasa hükmü, 17 yıldır uygulanmıyor. Üreticiye verilmesi gereken destek parasıyla üreticiyi refaha kavuşturmak, tarımı ve hayvancılığı zirveye çıkartmak mümkün iken, bu paralar döviz garantili kamu-özel iş birliği projelerine akıtıldı. Üreticiyi 21 yıldır sefalete sürükleyen iktidar, ülkenin gelecek 25-30 yılını bir avuç alacaklı müteahhide ipotek etti.
"SOÇİ’DE OLDUKÇA ZORLU BİR GÖRÜŞME VE MÜZAKERE YAŞANACAĞINI ÖNGÖRMEK MÜMKÜN"
Türkiye-Rusya ilişkilerinde oldukça kritik bir sürece girildi. Defalarca Putin ile Ankara’da yüz yüze görüşeceğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, SOÇİ’ye gidiyor. PYD-YPG ile Türkiye destekli Arap aşiretler arasında Suriye’de başlayan çatışmalarda Rusya’nın YPG’ye hava desteği vererek Arap aşiretleri bombalaması, SOÇİ görüşmelerinin zor geçeceğini işaret ediyor.
Kuzey Suriye’de yaşanan hareketlenme PYD-YPG ile Arap aşiretlere bağlı güçler arasında çıkan çatışmaların yayılmasına karşın, Arap aşiretlerin Türkiye tarafından desteklendiği çatışmalarda PYD-YPG’ye desteğin ABD’den değil, Rusya’dan gelmesi dikkat çekici. Arap aşiretler karşısında gerileyen PYD-YPG’ye hava desteği vermeye başlayan Rusya, Arap aşiret güçlerini hava bombardımanıyla püskürttü. Soçi’nin hemen öncesinde Suriye’deki bu kritik gelişme, Rusya-Türkiye arasında ortaya çıkan gerilimlerin önemli bir işareti. Soçi’de oldukça zorlu bir görüşme ve müzakere yaşanacağını öngörmek mümkün.
"LİBYA’DAKİ SON GELİŞMELER ÜLKEDEKİ ÇİFT BAŞLILIĞI, İÇ ÇATIŞMALARI VE AYRIŞMALARI DAHA DA DERİNLEŞTİRMEYE YÖNELİK SÜRECİ TETİKLEDİ"
Libya-İsrail arasında Roma’daki gizli görüşmenin sızması, Libya’da tepkilere ve çatışmalara neden oldu. Türkiye’nin desteklediği Trablus yönetiminin Dışişleri Bakanı Necla el-Menguş, İsrailli mevkidaşı Eli Cohen ile görüştüğü ortaya çıkınca görevden alındı ve soruşturma başlatıldı. Libyalı Bakanın Türkiye’ye kaçtığı öne sürülüyor.
Libya’daki son gelişmeler ülkedeki çift başlılığı, iç çatışmaları ve ayrışmaları daha da derinleştirmeye yönelik süreci tetikledi. İktidarın kredi beklediği Körfez ülkeleri ve İsrail’in teşvikiyle giriştiği gizli görüşme sürecinin açığa çıkması üzerine, Libya’da Türkiye’ye dönük protestoların ve tepkilerin yayılması ciddi bir diplomatik hesapsızlık ve öngörüsüzlüğün sonucudur."