ÜZERİMDE SÜREKLİ BASKI OLSUN İSTEMİYORUM
Gülhane Sağlık Bilimleri Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden bu yıl mezun olan İbrahim Temel, diş hekimliği mezunlarının ve öğrencilerinin sorunlarını aktardı. Temel, “Ben, birçok farklı alanla da uğraşan, kendime zaman ayırmayı seven bir insanım. Devlette çalışırken bunu sürdürebilmeyi maalesef çok mümkün göremiyorum. Bu yüzden kendi özel kliniğimi açmak istedim. Bu ortamda çalışmayı çok mutlu bulmuyorum, zor şartlar olarak değerlendiriyorum. Sürekli üzerimde bir baskı olsun istemiyorum. Yıllarca emek vermişim. Bir hastaya bir dolgu yapacağım zaman, en iyi dolguyu yapmak istiyorum. Devletin bana verdiği ikinci/üçüncü sınıf malzeme yerine; birinci sınıf kalite malzemeyle yapmak istiyorum. Bizim mesleğimiz de bir nevi zanaattır. Bu zanaatı en iyi şekilde gerçekleştirmek için kendi muayenehanemi açma yolunu tercih ettim” dedi.
Haber: GÜLARA SUBAŞI / Kamera: EYLEM LADİN DEĞER
Gülhane Sağlık Bilimleri Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden bu yıl mezun olan İbrahim Temel, diş hekimliği mezunlarının ve öğrencilerinin sorunlarını aktardı. Temel, “Ben, birçok farklı alanla da uğraşan, kendime zaman ayırmayı seven bir insanım. Devlette çalışırken bunu sürdürebilmeyi maalesef çok mümkün göremiyorum. Bu yüzden kendi özel kliniğimi açmak istedim. Bu ortamda çalışmayı çok mutlu bulmuyorum, zor şartlar olarak değerlendiriyorum. Sürekli üzerimde bir baskı olsun istemiyorum. Yıllarca emek vermişim. Bir hastaya bir dolgu yapacağım zaman, en iyi dolguyu yapmak istiyorum. Devletin bana verdiği ikinci/üçüncü sınıf malzeme yerine; birinci sınıf kalite malzemeyle yapmak istiyorum. Bizim mesleğimiz de bir nevi zanaattır. Bu zanaatı en iyi şekilde gerçekleştirmek için kendi muayenehanemi açma yolunu tercih ettim” dedi.
“Ben, birçok farklı alanla da uğraşan, kendime zaman ayırmayı seven bir insanım. Devlette çalışırken bunu sürdürebilmeyi maalesef çok mümkün göremiyorum. Bu yüzden kendi özel kliniğimi açmak istedim. Anlattığım şartlarda, bu ortamda çalışmayı çok mutlu bulmuyorum, zor şartlar olarak değerlendiriyorum. Sürekli üzerimde bir baskı olsun istemiyorum. Yıllarca emek vermişim. Bir hastaya bir dolgu yapacağım zaman, en iyi dolguyu yapmak istiyorum. Devletin bana verdiği ikinci/üçüncü sınıf malzeme yerine; birinci sınıf kalite malzemeyle yapmak istiyorum. Bizim mesleğimiz de bir nevi zanaattır. Bu zanaatı en iyi şekilde gerçekleştirmek için kendi muayenehanemi açma yolunu tercih ettim” dedi.
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından sivilleştirilip Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne bağlanarak adı değişen Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin (GATA) Diş Hekimliği Fakültesi’nden 2023 yılında mezun olan İbrahim Temel, Türkiye genelinde diş hekimliği fakültelerinde öğrencilerin ve mezunların yaşadığı sorunları ANKA Haber Ajansı’na anlattı. Temel, şu problemlere dikkat çekti:
"2002 YILINDA 19 TANE DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ VARKEN ŞU AN 104 FAKÜLTE VAR. TÜM FAKÜLTELER AYNI NİTELİKTE OLMADIĞI İÇİN YETİŞEN HEKİMLERİN NİTELİĞİ DÜŞÜYOR”
“Gülhane Diş Hekimliği Fakültesi’nden bu yıl mezun oldum. Şu anda da Kızılay’da bir muayenehane açmakla meşgulüm. Öncelikle diş hekimliği fakültesi 8 ana bilim dalından oluşan, ülkemizde 5 yıl süreyle eğitim verilen zorlu bir fakülte. Maalesef her fakültede olduğu gibi bizim bölümümüzde de artan sınırsız ve plansız kontenjanlar, mesleğimiz açısından zararlar doğurmakta. Kontenjanlar arttığı zaman istihdam oranları düşüyor. Tüm fakülteler aynı nitelikte olmadığı için yetişen hekimlerin niteliği düşüyor. Düşünün; temel tıp bilimlerinden olan anatomi dersini, tüm sağlıkçılar az veya çok şekilde bu dersi öğrenirler. Bazı fakültelerde anatomi derslerinde laboratuvar dahi olmazken bazı fakülteler bu dersi kadavra üzerinden çalışıyor. Dolayısıyla bir nitelik farkı oluyor. Ya da akademisyen sayıları; Anadolu’nun ücra köşelerindeki fakültelerde yetersiz akademisyen kadrosu varken büyükşehirlerde mutlaka daha iyi akademisyenler var. Ve bunlar da tamamen nitelik farkı yaratıyor. Biz bunun önlenmesi için kontenjanların planlı, programlı şekilde artırılmasını istiyoruz. 2002 yılında 19 fakülte varken şu an maalesef 104 fakülte var. Kontenjanlar da 2005 yılında 960 iken şu an 10 bin 960’a kadar geldi. Yurt dışıyla da kıyaslayacak olursak; Çin’in nüfusunu biliyorsunuz, 1 buçuk milyara yaklaştı ama Çin, diş hekimliği fakültelerine sadece 30 bin öğrenci alıyor.
“FAKÜLTEDE KULLANDIĞIMIZ MALZEMELERİ ÖĞRENCİLER KENDİLERİ KARŞILIYOR. BU MATERYALLERİN ÜCRETSİZ KARŞILANMASI TARAFTARIYIZ”
Diş hekimliği öğrencilerinin yaşadığı problemlerden en önemlisi, ekonomik problemler. Pratik eğitime dayalı bir süreç olduğu için, kullanılan malzemeleri satın alıyorsunuz. Satın alınan malzemeleri de öğrenciler kendileri karşılıyor. Birinci sınıfta el becerisini geliştirmek için aldığı sabundan tutun; beşinci sınıfta baktığı hastada kullandığı eldiven, peçete, maskeye kadar öğrenciler kendileri karşılıyor. Zaten ekonomik olarak zor şartlarda yaşıyoruz gerek barınma gerek ulaşım sorunları olsun. Bunların yanına bir de eğitim ücretleri eklendiği zaman dayanılmaz bir durum söz konusu oluyor. Ve eğitimin de ücretsiz olması gerekiyor, eğitim uluslararası bir insan hakkıdır. Bu hakkın da engellenmesi söz konusu. Bu yüzden bu materyallerin ücretsiz karşılanması taraftarıyız.
“BİR DERSTEN KALDIĞINIZ ZAMAN SINIFTA KALIYORSUNUZ. BU DA BÜYÜK ZAMAN KAYIPLARI VE PSİKOLOJİK SORUNLARI BERABERİNDE GETİRİYOR”
Bizim fakültemizde öğrencilerin yaşadığı sorunlardan bir diğeri ise sınıf geçme metodu. Sınıf geçme metoduyla ders görüyoruz; 15 ders aldığınızı varsayalım, birisinden kaldığınız zaman sınıfta kalıyorsunuz. Bu da büyük bir dezavantaj. Bir dersten kalıyorsunuz, bir yıl boyunca sadece bir dersle ilgileniyorsunuz. Diğer derslerden uzak kalmakla beraber bir yıl da zaman kaybetmiş oluyorsunuz. Bunun da önüne geçilmesini istiyoruz. Konuştuklarım, Türkiye’deki tüm diş hekimliği fakülteleri hakkında. Bu konuda da bazı üniversiteler 1-2 dersi kabul ediyor, bazıları hiç kabul etmiyor. Ama böyle bir sınıf geçme metodu olduğu için büyük zaman kayıpları ve psikolojik sorunlar beraberinde geliyor.
“BİR HOCANIN, BİR ASİSTANIN İKİ DUDAĞI ARASINDASINIZ. ÖĞRENCİ ARKADAŞLARIMIZ, SINIFTA KALIP BİR YIL KAYBETMEMEK İÇİN BASKI ALTINDA HİSSEDİYORLAR”
Bizim mesleğimizde de maalesef mobbing var. Bu da ciddi durumlara gelebiliyor. Düşünün; bir hocanın, bir asistanın iki dudağı arasındasınız. Onlar da bunu bildiği için kötü yönlü kullanabiliyorlar. Öğrenci arkadaşlarımız da sınıfta kalıp bir yıllık süreyi kaybetmemek için baskı altında hissediyorlar ve haklarını gerektiği gibi savunamıyorlar. Böyle bir program yapılacağı zaman arkadaşlarım, ‘İbrahim şunu da söyle, bunu da söyle’ diyorlar ama bunu derken dahi ‘Aman benim adım geçmesin, aman benim okulumdan bahsedilmesin’ şeklinde çekinceleri var. Kendim de yaşadığım durumlar vardı. Haksızlıklar, öğrenci arasında kayırmalar meydana gelebiliyor. Ya da hocanın aslında müfredatta olmayan veya eğitimin içerisinde bulunmayan isteklerini karşılamak zorunda kalabiliyorsunuz zaman zaman. Bunlar da büyük bir dezavantaj ve psikolojik yıkım olarak karşımıza geliyor.
“BEŞİNCİ SINIF ÖĞRENCİLERİNİN STAJ İÇİN ALDIĞI ÜCRETİN DÖRDÜNCÜ SINIFTAKİ ARKADAŞLARIMIZA DA VERİLMESİNİ İSTİYORUZ”
Adil bir ölçme-değerlendirme sistemi maalesef yok. Yaptığınız işler pratiğe dayalı olduğu için hep subjektif değerlendirmeler oluyor. Bundan dolayı da hak mahrumiyetleri yaşanabiliyor. Bir diğer konu ise staj ücretleri. Biliyorsunuz, bizim fakültelerimizde dördüncü ve beşinci sınıflarda öğrenciler hasta bakıyorlar. Hem devlet bütçesine hem de hastaneye büyük bir katkı sağlamış oluyorlar. Ve maaş almıyorlardı. Yapılan çalışmalar sonucunda artık beşinci sınıf öğrencileri, asgari ücret tutarında bir ücret alıyorlar. Biz bu ücretin dördüncü sınıftaki arkadaşlarımıza da verilmesini istiyoruz çünkü onlar da aynı şartlarda hasta bakıyorlar. Ve verilen bu ücretin de daha hekime yaraşır bir şekilde artırılması kanaatindeyiz. Duyuyoruz, maalesef ki bazı üniversiteler, bu asgari ücreti bazı günler kesiyorlar, bazıları geç yatırıyor. Birtakım olumsuzlukların giderilmesini istiyoruz.
“DUS SINAVINA 3 BİN 270 KİŞİ GİRMİŞKEN 622 KİŞİ YERLEŞTİ. 81 İLDE HER ANA BİLİM DALINA 1 UZMAN ALINSA DAHİ RAKAMI KARŞILAMIYOR”
Mezuniyet sonrası seçeneklerimiz ve bunun doğurduğu problemler de var. Diş hekimliği fakültesinden mezun olduğunuz zaman önünüzde birkaç seçenek olur: Uzmanlık sınavına çalışıp uzman olabilirsiniz, doktora yapabilirsiniz, devlet atamasına başvurabilirsiniz ya da özel kliniklerde çalışabilirsiniz. Uzmanlık yapmak istediğiniz zaman şu var: Uzmanlık kontenjanları çok az, akademisyenlerimiz yetersiz. 50 kişilik pratiğe dayalı bir eğitimde, 2-3 asistanın ilgilendiği bir laboratuvar ortamındansa; 3-5 kişiyle 1 asistan uzmanın ilgilendiği bir ortam, çok daha verimli olacaktır. Geçtiğimiz günler daha yeni Diş Hekimliği Uzmanlık Eğitimi Girişi Sınavı (DUS) oldu, insanlar yerleşti. 3 bin 270 kişi sınava girmişken 622 kişi yerleşiyor. Bu da bizim açımızdan az. 81 il olduğunu düşünelim, 8 tane ana bilim dalımız var. Her ana bilim dalından bir tane uzman alsa dahi bu rakamı karşılamıyor. Bu yüzden niteliksiz ve az olduğunu düşünüyorum, artırılması lazım. Uzman olan arkadaşlarımız da yurt dışında denklik konusunda sıkıntılar yaşıyor. Bunun da giderilmesi lazım.
“DOKTORA ÖĞRENCİLERİ HASTA BAKTIKLARI HALDE DEVLETTEN ÜCRET ALMIYOR”
Doktora konusuna gelecek olursak; stajyer öğrencilerin maaş aldığı bir ortamda, onlardan akademik olarak daha üstün olan doktora öğrencileri hasta baktıkları halde maalesef devlet tarafından herhangi bir ücret ödemesi almıyorlar. Bu da hakikaten üzücü bir durum. Ben bilemediğim, yapamadığım bir vakayı kendimden daha üstün olan bir doktor arkadaşıma, ağabeyime, ablama sorduğum zaman onlar gelip ilgileniyor ama herhangi bir ücret almıyorlar. Bunun da çok kısa zamanda düzeleceğini düşünüyorum.
“AİLE DİŞ HEKİMLİĞİ MERKEZLERİ KONUSUNDA İVEDİLİKLE SOMUT ADIMLAR ATILMASINI İSTİYORUZ”
Bir diğer konu ise atamalardır. Bugün baktığımızda, bizim fakültelerimizden yıllık ortalama 5 bin kişi mezun oluyor. Ve bunda gitgide yığılma da söz konusu. Bu yıl yaşadığımız deprem felaketine rağmen 736 kişi atandı. Bu da mezun sayısına oranladığımız zaman yeterli bir sayı değil. Açıkta kalan çok sayıda diş hekimi oluyor. Onlar da özel sektörde çalışmak mecburiyetinde kalıyorlar. Özelde çalıştıkları zaman da zor iş gücü şartlarında çalışıyorlar. Haftada 6 gün, 12’şer saat çalışıyorlar ve aldıkları ücretler çok iyi rakamlar değil. Asgari ücretten tutun da 20 bin liraya kadar giden ücretler. Bir hekim için çok az, verilen emek açısından yeterli bulmuyoruz. Bu şartların iyileştirilmesini istiyoruz. Bakanımız, geçtiğimiz günlerde Aile Diş Hekimliği Merkezleri’nin kurulması hakkında açıklama yaptı. Biz bunlarla ilgili ivedilikle somut adımlar atılmasını, bir an önce buralara atamaların gerçekleştirilmesini istiyoruz. Bizim mesleğimizde de ‘merdiven altı’ diye tabir edilen durumlar mevcut. Aslında diş hekimi olmayan, teknisyen olduğu halde diş hekimliği yapmaya çalışan kişiler var. Bunlar konusunda da devletin daha kontrollü, daha dikkatli olmasını istiyoruz.
“ADSM’LERDE 15 DAKİKADA HASTANIN TEDAVİ EDİLMESİ BEKLENİYOR. BU BİZİM MESLEK AÇISINDAN GÜLÜNÇ BİR DURUM”
Sağlıkta şiddet olaylarından da kısaca bahsetmek istiyorum. Şiddetin hiçbir şekilde ayrımı olmaz, sağlıkta ya da şurada/burada demek de benim için doğru değil. Mutlaka şiddetin her türlüsüne karşıyız. Bizim mesleğimiz açısından ben bunun ana sebebinin mutsuz hastane ortamı ve sistemin olmayışı olduğunu düşünüyorum. Kendi mesleğimiz için söylemek gerekirse, bugün Aile Diş Sağlığı Merkezi’ne (ADSM) gittiğiniz zaman zaten randevu almakta zorlanıyorsunuz. Aldığınız zaman da hekim tarafından 15 dakikada tedavi edilmeniz gerekiyor. Bu bizim meslek açısından gülünç bir durum. 15 dakikada hastanın öyküsünü mü dinleyeceksiniz, muayene mi edeceksiniz, tedaviye mi karar vereceksiniz, tedavi mi yapacaksınız? Bunların dışında acil vakalar oluyor. Geçmişte tedavi yaptığınız ama tekrar bakmanız gereken hastalar oluyor. Maalesef ‘birinin yakını’, ‘bunun ricası’ gibi iltimaslar oluyor. Hekim istemediği şartlarda çalışmış oluyor. Bu yönden de bir baskı var. Bir de konu sağlık olduğu için hassas davranmanız gerekiyor. ‘Bu ayakkabıyı yaptım, müşteriye teslim ettim’ gibi değil. Diyelim ki hastanın bir kanama problemi var işlem bir anda yarım saat uzayabilir. Net bir süre yok. Biraz daha esnek, daha objektif olunmalı, daha yardımsever olunmalı diye düşünüyorum.
“SAĞLIKTA ŞİDDETİN ÖNLENEBİLMESİ İÇİN MUTSUZ HASTANE ORTAMININ KALDIRILMASI LAZIM”
Bunların yanında çoğunlukla malzemeler, donanımlar yetersiz oluyor. O yüzden öncelikle, mutsuz hastane ortamını kaldırıp mutlu hastane ortamını sağlamak lazım. Orada çalışan personelinden baş hekimine kadar herkes mutlu olmalı. Koşullar iyileştirilmeli. Bunların dışında da güvenlik önlemleri had safhaya alınmalı. Bugün bir AVM’ye girerken bile çeşitli cihazlardan geçip kontrol ediliyorsunuz ama çoğu hastanede böyle bir durum söz konusu değil. Ve yaşanan bir olay sonrasında da yeterli yaptırımlar uygulanmıyor maalesef. Bu konuda da yetkililere çağrımızdır. Şu da bir gerçek ki; ülkemizde koruyucu hekimlik yeterince önemsenmiyor, destek görmüyor. Bir insan hasta olmazsa söylediğimiz tüm bu şeyleri konuşmaya bile gerek kalmaz. Buna yönelik koruyucu hekimliğin artırılması gerektiğini düşünüyorum.
“ŞU ANKİ ORTAMDA ÇALIŞMAYI MUTLU BULMUYORUM. ÜZERİMDE SÜREKLİ BASKI OLSUN İSTEMİYORUM. BU YÜZDEN KENDİ MUAYENEHANEMİ AÇTIM”
Ben, birçok farklı alanla da uğraşan, kendime zaman ayırmayı seven bir insanım. Devlette çalışırken bunu sürdürebilmeyi maalesef çok mümkün göremiyorum. Uzmanlık açısından da tek bir alanda uzmanlaşmak yerine birçok alanda işlem yapmak istiyorum. Bu yüzden kendi özel kliniğimi açmak istedim. Anlattığım şartlarda, bu ortamda çalışmayı çok mutlu bulmuyorum, zor şartlar olarak değerlendiriyorum. Sürekli üzerimde bir baskı olsun istemiyorum. Yıllarca emek vermişim. Bir hastaya bir dolgu yapacağım zaman, en iyi dolguyu yapmak istiyorum. Devletin bana verdiği ikinci/üçüncü sınıf malzeme yerine; birinci sınıf kalite malzemeyle yapmak istiyorum. Bizim mesleğimiz de bir nevi zanaattır. Bu zanaatı en iyi şekilde gerçekleştirmek için kendi muayenehanemi açma yolunu tercih ettim.
“BU MESLEĞİ DÜŞÜNENLERE SESLENİYORUM: BİR TAKIM ZORLUKLARLA KARŞILAŞACAKLAR AMA PES ETMESİNLER, BÜTÜN PROBLEMLERİ BİR ARADA ÇÖZECEĞİMİZE İNANIYORUM”
Son olarak meslektaşlarıma, bu mesleği düşünen arkadaşlarıma da seslenmek istiyorum: Biliyorum, hepsi şu anda üniversitelere yerleştiler, başlayacaklar. Güzel bir meslek seçtiler, öncelikle hepsini tebrik ediyorum. Birtakım zorluklarla, burada konuştuğumuz zorluklarla karşılaşacaklar. Ama pes etmesinler. Bir gün bir hastayı tedavi ettikleri zaman aldıkları o lezzet, yaşadıkları o mutluluk hiçbir şeye değişilmez. Sonuna kadar mücadele etmeleri taraftarıyım. Bütün problemleri de hep bir arada, bu şekilde konuşarak yetkililerle çözeceğimize inanıyorum.”